8 Mayıs 2012 Salı

asdfg

manik depresifler kendilerini değil başkalarını öldürürler diyorsun. ben kimi öldürdüm beni ya da bir başkasını mı? Bunu bilmiyormuşum gibi yazmak istemiyorum. hiç kimseyi öldürmedim ben. gençken- ki ben hep gencim.. hiç ölmeyeceğim işte. ölüme ölmemekle karşı çıkıyorum. ölmemek de bir çeşit ölüm mü? diye düşünürken arkadan çalan parçayla kol kolum salona çıkıyor. nasılsın bile demeden? ben olmasan olur mu bilesi bile yokken! kolunun bile seni terkedebileceği şiddetteki şarkı ''özver yılmaz - neredesin''.
aslında yanındakiler yanında değildir, kucağındaki sıcaklık yılladır beslediğin kedinin değil de laptop fanıysa üzüntü büyür. 

6 Mayıs 2012 Pazar

okumasakta olur

God bless you!
eğer hapşırırken gözlerimizi açabilseymişiz göz bebeklerimiz yerinden fırlarmış.

bildiğim şarkılar, melodiler varsa kulak arkamda aklım karışıyor, odaklanamıyorum.
yeni şeyler dinliyorum çünkü hafızam olabildiğine zayıf. ezberim de.
senelerdir neye kabiliyetim olduğunu bulabildiğimi de sanmıyorum.
bulmuşsam da kesin unutmuşumdur.

söz veremiycem ama californşcation çok başka bir yerde. rafa kaldırılası değil. üzgünüm Godot. alışkanlık edinmiycem derken tabi ki şaka yapıyordum Godot.
tabi ki benim de alışkanlıklarım olucak. şuan varsa da hatırlamıyorum. deli kafam.
bir şarkı ki aklımda '' sensizlik varmış'', sevgili aklan akdağ
dolu sendiğin ben, senden eksik olmasın lakin pek de birşey bilmiyorumdur.
bir kütüphane yutmak gerekiyorsa yutmamış, dünyayı dinlemek gerekiyorsa henüz dinlememiş, tatmak gerekiyorsa henüz herşeyden tatmamışımdır.
herşeyi bilmek okumak,dinlemek,tatmak mıdır? bilmiyorum.
bir film sahnesi geldi aklıma, S'la izlemiştim yarısını. adamın yüzündeki mutluluk belirdi. küçük kızla gittiği cafede arkadaşlarıyla otururken olan sahne. şey, hani kızın adama kolye verdiği sahne. ve o filmin sonu gelmedi. muhtemelen S'la izlicem yine. teyze günlüğüne döndü burası. herneyse.
az önce bi balık hikayesi okudum ve paylaştım arkadaşlarla. ardından her ne olursan ol, kendin olman için hiç bir zaman geç değildir diye zıvaladım.
çok güzel anlatırım. çok güzel okurum. ama unuturum. üzgünüm.

rhcp ''snow'' açtım, iyi gidicek. derken dikkatimi dağıtıyor resmen kapıdan içeri giren çiyan.
isim vermeyi sevmiyorum. harfler de birbirine giriyor. zaten bu yazdıklarımı da okumadıkça unutuyorum.
üst üste yazılar yayınlamayı seviyorum çünkü bazen ciddileşip hakkımdakileri döküyorum. göz ardı olsunlar en azından parça parça okunurlar belki diye hepsini birbirine geçiriyorum. akıllılık mı bilmiyorum.
moskovalı arkadaşımdan güzel bir hediye ''tom waits''
rüzgar var ezberleyemediğim bir şarkı kendisi, sürekli kafam da çalıyor olması da ayrı birşey.
bu arada şarkılar olmadan birşey anlatıyorsam sırf can sıkıntısından boşa yazılmıştır. bu demek oluyor ki anlatasım var, konuşasım var lakin ikinci kişi yok.
einstürzende neubauten-sabrina karıştı tom waitse.
omar albarani hasta mı? çok mu zengin?! sanırım bir iş adamı.
radiohead diyince aklıma Y geliyor. arkadaşlarıyla tanıştım. tatlı insanlar. diyeceğim o ki ''paronoid android''in herkese fena halde tesiri var. L'nın Silence şarkısı en az burnu kadar güzel.
i'm bored diye çığlıklar atabilirim ama bunu iggy pop kadar iyi yapamam sanırım. Ç'nın hediyesi.
bu arada benim hediyelerimin geneli paketsiz. farkettik hepimiz. şurayı kimsenin bilmemesine rağmen çoğul konuştuğum her dakika delirmiş olduğumu düşünüyorum adeta. O' audioslave-like a stoneu dinledikten sonra 'bunu her kafa kaldırmaz' diyince 'benim kafa sağlam, taşa vursan kaya yarar' dalgası oldu.
şimdi bi tırnak içi alıcam kendime. unutkanlık yüzünden bunlar.belki sizinde işinize yarar. ahaha siz kimseniz arrtık ''no blues-black cadillac / oh land-white nights / lp-into the wild / foster the people-houdini / jah army / die antwoord ''

02:04am
iplenmiyorum bu1
manyağın biri kız tarafından reddedilmiş, psikopatlarda bu2
ailemle 1haftadır hiç konuşmadım, şaşırtıcı bu3
finaller yaklaşıyor, girmese bağri bu4
oda arkadaşım her zaman ki gibi triplerde bu5
keyfim yerinde.
böyle maddi sıkıntılar çekiyorum savurganlıktan bu ay ama iyiyim.
mantıklıyım sanırım.
kendimi de motive yeteneğim var.
aferin bana.
asdfghjk




1 Mayıs 2012 Salı

biliriz tanrı kadını sever, en azından kadıncık şirinse

''beni bir sen anladın, sen de yanlış anladın.''
yukarıdaki cümleyi okuyorum okuyorum, yetmiyor çevremde bunu kullanan insanlarla yaşadığımı hatırlıyorum.
dardayım yarab!
mantıksızlar.

birkaç bayrak değdi omzuma bugün.
bluzumun yakası kaymış, bayraktaki pürüzü hissetti tenim.
birkaç şarkı dinledim sabah erkenden. yine californication'la uyudum.
yatağımda kumral bir hatun. çorapları pembe üstelik. turkuaz derin dekolte atletle uyuyor. kalk diyorum içimden bağıra bağıra, bi gözünü yarım açıp yüzüme gülümseyince içimdeki sesten utanıyorum.
evet utanabiliyorum.

merhum çiçeğimle sigara içmiştik dün gece.
şarkı şöyle '' ah kelimeler dünyası, züğürdün rüyası..''
içtiğimiz sigaraların izmaritleri saksısında kalmış. benim saksı da hiç hatırlamaz bildiğimiz üzre.
parmağıma bi' yüzük taktım. dışardan anlamlı geliyo insanları, benim için teneke.
dayanamdım. saksıyı sildim,derledim. yetmedi atlet askımı kestim. kurdela olur genelde. fiyonk yaptım. kahve üstüne sarı fiyonk.
izmir güzel şehir, şanlı en başta.
''gevreğe gevrek denir, simit yüzme bilmeyenler içindir''
yetmedi bir şarkı daha ''a benim dilsiz dillerim, a benim sessiz ellerim. yakala saçından tut hayatı, çevir yüzüne. öp öp öp..''

sonra okudum ki; ''çekip gidene herşey mizah, kalıp bekleyene herşey şiirdir''

''biliriz tanrı kadını sever. en azından kadıncık şirinse''

for all you lonely sons, this is when it will come,
when forever finds you falling it will be
it will be
it will be.. //
Jack söylerken şarkısını biz kitler otururuz ayak parmaklarımızı.
hatta öyle olur ki, parmakları içime çekmekten ayağım üç numara küçülür sanki.

i won't see you tonight dinlerken öyle şeyler gelir ki hatrıma, bu sebeple sadece her yere gider şarkı benimle.
gider ki yeni anlamlar yüklensin, daha iyi hatırlasın, dile gelsin. kültür relativizmi deriz araya atarız birsen tezer'i. hüsnü arkan'la düet ''hoşgeldin'' - böyle anlatırken üzüldüm bian, cüneyt türel vefat etmiş.
abelard ve heloise'in abelard'ı gitti..
ünlüler hep mi kanser babacım! diyesi geliyor insanın.
bi'de şeyi öğrendim. suaygırlar kurşun geçirmezmiş.

Giant.

yüzüm düştü hemen playlist'e birkaç şarkı. ve sırsıyla şöyle;
bernhoft-c'mon talk
linkin park-leave out all the rest
doll & the kicks-tik tok
enjoy the silence (değişiklik istersiniz dolapdere bing bang dersiniz)
olafur arnalds-gleypa okkur









29 Nisan 2012 Pazar

bir bilebilselerdi, konuşan da yazan da hep aynı kişiydi

bir şeyler daima tükenir.
içtiğin su, aşk, sevgi, akan kan, sabır, hayat.
her gün daha azı kalır elde.
istisna durumlar olabilir ama bu büyük ama  büs-büyük bi' genelleme.

ölmüş bi' çiçeği haftalardır sulamak gibi bi aptallıkta bulunuyor olabilirsiniz.
üzülmeyin daha aptallar da var.
ver tşörtünün bi' kolunu da bir dahaki kışa en olmadı içi ısınsın dedi içten içten.
sonra neyin varsa kendine sakla, hatırlama eskiye dair. yarınlar hep daha güzel olacak sen yarın güçlü olursan dedi diğeri.
bir bilselerdi konuşan hep aynı kişiydi. hem kendi kendine konuşurdu hep bir ağızdan, utanmadan da yazardı ardından.

minik minik hanımlara yazılırdı şarkılar. gözler genelde siyahtılar. daha önce adını bilmediğin tanrılar, inançlar,paralar.
ertesi sabaha varoş mahallenin çocukları kapıdalar. -momo güneş seni çağırıyor, gün yüzüne çıkacakmış.
hiç anlatılmayan hikayeleri ezbere bilirdi o çocuklar.
ben ki oturur birilerini dinler, hiç olmayan kişilere anlatırdım kendimi.
anlattığım her kimseler hala yoklar.
hiç de olmadılar.
ben deli değilim.

birilerinin hayatını coverlayan adamlar,kadınlar.
yaş olarak genelde aynılar, ama şanlı şöhretliyse beste sahibi yirmi yaş atar bir yerlerden.
kemer tokasına kadar aynı duran insanlar.
kiminin coverı daha hoş görünür olur göze, kiminin küpesinin duruşu için bile bozulmaz ilk hali. bir yedeği yapılsın istenilmez.
kafam bok gibi ulan!- diye çığlıklar atılmaz.

game of thrones izlemek için harap olmuş birileri. çılgınlığının gerekçesi; saçının sarısı değil benim derdim ejderhalara çok güzel bakıyor* demesi.
insanlar güzeller.
sağ tarafımdaki camdan biri el bombası atabilir. öyle şanslıyım ki eminim pimini çekmemiştir.
birkaç saate yerlebir olmuş bu binadan sağ sağlim çıkabilirim yada bunları düşünmek yerine beyin dinginliği için derin bir uyku uyuyabilirim. tercihler. insanlar. hayat. irade. mantık.
neler neler.

ezbere bildiğim herhangibi bir şiir yok. oysa güvenilir veya değil fakat okuduğum bir kaynakta -insanların en az bir şiiri ezbere bilmeleri gerektiğini yazıyordu.
kendimizi daha iyi hissedermişiz. en az bir şarkıyı da ezbere bilmeliymişiz.
zaten bu yüzden hafıza yoksunuyuz.

bizim burda köpekler uzun uzun havlarsa tüm organlar hep beraber katılaşır. uyuşursunuz.
yada uyursunuz.
yada-ları seçmek istediğim bir sabah.
aklımı alan spotlar.
hayvanlar asla kötülüğünüzü istemezler.
-canlarını yakmış olsanız bile.
kin tutmayı bilenler, siz siz sizden başkası değildirler zaten.

28 Nisan 2012 Cumartesi

muhallebicinin oğlu! bugün günlerden güzellik!

şarkılar ki yazacağını unutturur, yazmak isteklerine ortak olur, varolanı da alır götürür.

ben Momo Confession.

sessiz düşünceyle cia'i mahveden, söylediği blues ezgileriyle zencileri mest eden, rockçıları ağlatan, adalet bakanlığı'nı havaya uçurmakla tehdit eden ve 48'inden sonra Tanrı'dan ve ölümden korkmayan, dünyanın en akıllı adamı olarak tarihe geçmek istiyorum.
saygılar Allen Ginsberg
ve selam LSD 25

sol ayak bileğine giren ağrıyı sen söylemedikçe kimsenin fark edememesi gibi birşey bu.
susmak senin tercihin,
anlatmak da.

start wearing purple.

kendinden başlıyor insan birşeyleri değiştirmeye.
gidip saçlarını kestiren oluyor, alıp da badem yağıyla kaş gürleştiren.
kilo vericem diye dolaptaki tüm ıvır zıvırları o gece bitiren oluyor, kazanıcam diye an itibariyle çalışmaya başlayan.
siz hangisisiniz?

birkaç saat önce film indirmeye başladım. %68i inmiş.
çok hırslı ve iradeli değilim.
hani bir işi sonuna kadar yapanlardan, olmaz bitti bitecek dediklerimizden. (işe göre değişiyor gerçi, lakin genelleme böyle)

dün bi' haber izledim, dırımdırım lisesi'ndeki çocuk öğretmenini bıçaklamış. bugün de bi' haber okudum; bilmem nerdeki pislik herif 2 yaşındaki kızını döverek öldürmüş. hayır efendim açıklama da şöyle: ''yaramazlık yaptığında hep döverdik biz zaten''. ulan allahsız yaş 2, boyu 60cm insanoğlu (hatırladıkça sinirleniyorum)
okudunuz mu bilmem ama geçenler de 2 kız babası tutuklandı. kızlarının pornosunu çekiyormuş. 100lerce CD. hiç afedersiniz'lere gerek yok şurda.
büyük kızı üniversite'ye gitmiş, hasretine dayanamıyorum diyerek geri getirmiş. küçük kızı da 15 yaşlarındaydı yanlış hatırlamıyorsam. işin içinde anne de var. o ayrı karaktersiz. piç.
erotikshop'tan aldığı çeşitli maskeler bilmem nelerle kızlarıyla ilişkiye.. allah belanızı versin.

bir aydır hiçbir hafta sonu durmadım şurda. içinde de ara ara kaçtım gittim.
beni yalnız bırakın demeye getirdim, kendimi çektim, anlamadılar.
bende kaçtım, gittim.
kendime gözlük aldım. gözlüğüm vardı. bunun camının rengi başka. belki birşeyler değişir dedim.

o kadar çok şey okudum ki, kitaplar bitirdim. lakin yalnız okuduğum için yine ''sıkıldım, sıkıldım, sıkıldım, sıkıldım..''

birbirine küsmüş arkadaşlarım var şu ara.
yaş ortalamamız 5, ve oyun hamurlarım var. hatta atarim bile.
annem bir mendil kuruyana kadar dargın olduğun her kim ise barışman gerekir derdi. sonucunda ne olduğunu hiç sormadım. annem derdi ya vardır birşey elbet.
bizim bu arkadaşlar mendilin kurumasına yakın kovayla tekrar suyu boşaltıyorlar bence.
konuşamayan cinsten, uzlaşayan. neydi... deal. heh.

geçen gün kolum uyuştu. yanımda o kadar çok insan aradım ki acıdan. B dedim A dedim. ne B'ler ne A'lar ne S'ler çağırdım da duyan olmadı.

bazen beni bilemiyorlar.
sanki ilk defa tanışıyoruz.
sanki ben tonunu bilmediğim o yeşili sevdiğimi onalra daha önce söylememişim,
sanki vosvos koleksiyonu mu ilk defa görüyorlar,
sanki seyahat diyince yalnızını sevdiğimi daha önce dile getirmemişim,
sanki eğlenirken en sevdiklerim aynı masada olsa keşke hiç dememişim,
sanki zayıf görünmek için bluz üstüne bi' ceket bir hırka yakıştırmayı becerdiğimi ilk defa görüyorlar,
hatta sanki pipetlere ilgimi ilk defa görüyorlar.
''olaylar olaylar''

bazen birbirine hiç benzemeyen insanların birbirlerinin klonu olduğunu düşünüyorum.
bazen oturup delirmiş kafa kararları alıyorum, sonucunda en mantıklı insan kafası huzuru yaşıyorum.
tek biryerde duramayacağımı herkese anlattım.
hemde görsel olarak.

birileri şehirler de, biryerler de canımı yaktı. acımadı ki diye bağırdım. /tabi benden başka kimse duymadı)

birilerini mutlu etmeye bayılıyorum.
ellerini sevsin insanlar istiyorum, gittiğim zaman ardımda kalan böcek bile özlesin, aylar belki yıllar sonra biryerler de bi' çayımı içsin. (alkol değilse içtiğimiz kesin kividir)
insanlara komik geldiğim zamanlara sinirlenmiyorum çünkü görüntü itibariyle bile olsa eğleniyorlar.

aralara şarkılar serpiştiricektim lakin playlistteki şarkılar aklımı bir o yana bir bu yana savurdular.

unutmadan sıcak su düşman kovar. ve insanlardan düşmaz olmaz. en azından bir taraf benim gibi düşünüyorsa tabi. sezen aksu çok başka. size lay d'arbanville'i hediye ediyorum. paketsizlerden. daha tatlı değiller lakin 'elimden gelen bu' şuanda. ve tekrarlamaktan hiç sıkılmayacağım birşey daha ''have a nice day'' en kötü günün sabahında yada akşamında. yazın postitlerinize. yapıştırın aynalara, duvarlara, masalara..




23 Nisan 2012 Pazartesi

12 Nisan 2012 Perşembe

momonun çöpçü arkadaşı benim

dükkan önünün dolu olduğundan şüphem yok hiç
ayakkabılarını çıkardığın paspasın çalıntı olduğundan da bi o kadar eminim.

geçen ay aldığımız çiçek, doğa gereği yaprakları yeşil olan hani
nasıl da saçmaladım diğmi
adını bilmediğim çiçek
sarı olan.

şeye benzedin sen. tam böyle sen yazarken çalan telefon gibi.
önemlisindir.
dikkati zaten dağıtmışsındır.
açılan telefon olmuşsundur, yazıyı da unutturmuşsundur.
yazı unutulmamışsa bile derinlemesine işleyecek duygu çoktan gökyüzüne ulaşmıştır.
önemli telefon olman hiçkimsenin umrunda olmaz bu durumda
belki ruh tazeleyecekti yazılanlar,
o büyük buhranı atıp fırlatıcaktı
açıldı telefon ve buhran ikiye katlandı

dün işlediğimin cinayetten sonra bacağıma taktıkları bıçağın acısı felaket
hani canım yanmazdı benim
incinmezdim ben
bıçak be o'lum
senin sözlerin falan değil, çekip gitmen, yağmalan falan değil
hakiki bıçak

anayasa değişecek diye topladılar bizi
yasama yürütme.. tee tevhid-i tedrisat'a kadar gittik
anayasının 102. maddesi dedim içimden
okuyorlardı, okudukları şeyi anayasanın 102. maddesi sandım
okurken öyle olduğunu söylüyorlardı çünkü
110du 10-. kaçtı ilgilenmiyorum

oturup ağlamadım, hatta hiç ağlamadım
ağlamam hiç demiyorum
ama yanıldın

bazılarının hayatta affedemeyeceği şeyler vardır
ben herşeyin affedilebileceğine inanırdım
momo inanmıyormuş demek ki..

ben ki vefasız, geçmişe duyarsız bir hayvanım. yaşadıklarını- paylaştıklarını aklına getiremeyen biriyim.
görmem lazım. gözüme gözüme sokmann lazım.
hayatım sürekli yenileniyor.
eskilere rabet var bende ama dedim ya güncelleme şart.
yine can kanımdır. ama elimde değil.
'hayat birşey değil, itinayla yaşıyorum'

anlatacaklarını tek seferde bitirebilen biri olamadım
bu konuda hassas ve de mutluyum
'burası boş mu?' dediğinde biri tutamam kendimi ahahah
nasıl salaşım
nasıl ıslak
nasıl sıkılgan
tabi ki size göre değil, tanrıya göre. yada en fazla çok zenginlere.


bir takım olaylar


develerle yaşıyorum


8 Nisan 2012 Pazar

i'm happy


şunlara kanıp tavlanabilir erkekler var

I Want the World to Stop - Belle and Sebastian
Life is Wonderful – Jason Mraz
Honey and the Moon – Joseph Arthur
50 Ways to Leave Your Lover – Paul Simon
Sky Blue Sky – Wilco
How to Fight Loneliness – Wilco
Rule My World – Kings of Convenience
Bookshop Casanova – Clientele
Yellow – Coldplay
Between the Bars – Elliot Smith
The Look – Metronomy
23 – Jimmy Eat World
Mr. Sandman – Chordettes
Ocean Spray – Manic Street Preachers
Everlasting – Manic Street Preachers
A Smile that Explodes – Joseph Arthur
Cinder and Smoke – Iron and Wine

bazen hep şanslısındır' diye cümle kurduğun olur


Ohio

Belgesel izlerken yapılan hareketler kişilik analizi verir imiş. Tepki veriş biçimine göre ilginiz, karakteriniz, beyninizin sayısal veya sözel zeka yönünü ortaya koyarmışsınız. Örneğin; izleme esnasında parmak emiyorsanız dehaymışsınız. Nasıl uyduruyorum ama. Ohio.




şöylemem şu ki;



bazı insanlarla tanışırsın, aslında yıllardır beraber yaşıyormuş sandığın. bazı insanları tanımşsındır sanki yılllarca karşılaşmamışsın hissi. insanlar değişik. hayatıma yeni bir sayfa açtım klişesi de saçma. üstteki paragrafların karalanmış olabilir. imla hatası da yapmış olabilirsin lakin sayfa sonuna daha çok var. az kalmış bile olsa kapanış hep hatırlandığın sahnen olacaktır.
küçücük günlere sığdırdığım onlarca şehire binlerce selam. tüm şehirlern arkasından konuştum. canım sağolsun.
can sıkıntısı satırları tehlikeli oluyor. yaşın yirmi olması sıkıntıdan yapılacak onca şeyin tetikçisi birazda.
söylemem şu ki; siz bi adım gerimde kalın.

5 Nisan 2012 Perşembe

Faker


i will see you

asfaltla bel çukurunu karıştırdığım zamanlarım bunlar
elimi her teninde gezdirişimde gökden bir gürüldeme duyduğumuz günler
çayı kısık ateşte demlediğim günler. çünkü biliyorum ki ben seni sevmeye dalarken o çay suyu kimya kurallarınca buharlaşacak.
sonra biz yine su koyacağız,yine kaynayacak
başka bir ihtimalle mutfaktan başlayan alevlerle senin odana kadar yanacağız
olaylar olaylar..


koca kız oldum, yirmi yaşındayım. babamın klasik cümlesi ''biz sizinle büyümek yerine yaşlandığımız sürece siz hep çocuksunuz'' -lavyu


oniki yaşlarında olmam lazım, hafızam öyle bağırdı. annemle babam didişiyor, ciddiyeti var olayların
sanırım babam yakınlarımızdan biriyle yine yakınlarımızın evinde yatmış
tüm adamlar birileriyle beraberken diğer bir kişiyle yatabilirler, uçabilirler, ölebilirler
babam yapmaz derdim
babam kral, aslankral
benim babam sizin babanız gibi değil. şöyle ki; ne dayak atan, vurup kıran babadır benim ki, ne mıçmıç ağız göz öpen babadır, ne 'siz' diye ifade ettiğiniz ilişkiniizn seviyesinin korunduğu babadır.
piçtir o.
her muhabbetimizin üstüne 'piç yaa''  diyebildiğim adamdır
kalabalıksa -şiii diye uyaran, otuz küsür senedir içtiği sigaralar yüzünden sararmış dişleriyle gülen koca babadır.
bu anne-baba kavgasını bağlayamadığım bi önyazıdır gibi.


bazı ilişkiler banamısındır
tutup kolundan çek sağa diye bağırdığın adam sesidir
ev içi gösteren perdedir
hiç hoşlanmadığın fakat hergün yanyana olduğun arkadaşındır,
sohbetiyle suratına vurmak istediğin, 
kısık sesle de konuşsa kulaklarının hazmedemediği sestir


bazıları paylaşamadığın şarkın
vurmasın diye dikkati elden bırakmadığın ayak serçe parmağın,
sadece dede yadigarı diye değil eskiye merakından kalmış külüstür kol saatindir,
karşılığı asla verilmeyecek iyiliğindir,
ödenmemek üzere verdiğin borcundur,
aranızda tek duvarla kokusunu aldığındır.


nelerindir, kimindir  bilemeyceğindir.


dinle beni okuyan! belki sen yarında ki o kişisindir.
seni özlemekten sıkılmayacağımdır.
yorgun argın döndüğüm işimden keyfin yerinde olsun hep diye doping içmişçesine sana hazırladığım yemekleri yiyensindir.
imkan kısıtlı olsa bile benimle keşfetmeyi hiç bırakmayansındır.
ayaklarımı taşa bastırmayan, paça arasına sokuşturansındır.
sen zaman için karşıma gelecek kişisindir.
senden rica ediyorum, ölme.
ve beni bulmuşsan yada bulacaksan asla biryerlerde unutma.
birkaç şarkı biriktir en duymadıklarımdan, mandown dedirtenlerden.







4 Nisan 2012 Çarşamba

üzgünüm, satır başı benim

sen bi adım öndeydin hep
çok zeki veya yakışıklı olma duurmu değildi
bilim adamı da değildin
sadece beni kandırmamış olmanı dilerdim
en azından aklındakinin yalnızca ben olduğunu söylerken sana gerçekten inandığımı bildiğin halde oyununa devam etmeni
hayat devam ediyor diye klişe mi çekeyim
sahi kuşların kafasına güneş geçer mi? 
biliyorum
yaşam ölümsüz
aya giden ilk sarhoş da ben değilim
artık herşey iyi adamları köprüden atan kadınlar için
etrafın kalabalık kuru kalabalık..
sadece dükkanın önünü kapatmak için varız
dediğini düşünmesi bile acı
yalnızız çünkü fazla kalabalığız
geleceği hatırlayacağım
geçmişimden daha hızlı.
aynı kişiyiz belki diye benle konuşuyorsun değil mi..
bir aynı kişi daha yok hayatta..
ben sana güvendim sadece.
sadece bu.
mululukta, huzur da bu yüzden.
adamın biten prezervatif kutuları mıdır ki mutluluğu,
kadının hayatının bi köşesine tükürmesi


hiç veda etmeden ölmek istemezdim
kediler veda etmez hiç
insan olmaya karra verdim ben de
sana söylemiş miydim
ben önceden kediydim


cansın diye içimden çınlıyor ulan adın
sol kolumu ona versem sağ ayak bileğimi ekleminden kesse bu kadar olurdu heralde dedirttin
ben senden çok şey istedim
istedim
bence de istedim
şuan odanda uyuyorum farzet
uyurken sana bunları anlatıyorum
gece uyanışlarımda yüzüne bakıp bi kere daha huzurla ölcekmiş gibi yatıyorum


''wash my soul''






sana kızmıyorum 'sevgilim'
kızmayacağım da
sadece bana kızamayacağın konusunda uyarayım dedim
uyarı da nesi
haklıyken haksız konuma düşmekten nefret eder insanlar
haklıyım
düşüremeyecek kimse
ve ben 
sadece
gözlerim
dolmuşlar
lenslerini takmayı unuttuk
zaman...........
eskimesem keşke.
yanında bile olsam.
hoşçakal.




tekrarı olmayan mektubumdur belki de.
sen yine de hoşçakal..

3 Nisan 2012 Salı

keyfin yerindedir umarım

yetmişiki numaralı orospu benim.
kendi çocuğum tarafından becerilmedim.
tek ihtiyacım, içindeki beni sakladığa inandığım adamın yanıydı

yapılanlar zaman kaybı
şimdi otobüse atlamalı ve sığıntı yaşamına geri dönmeli
keşke deseydim,
keşke kibele dinleseydik
keşke kimsenin görmediği bi köşede oturup elin elimde en sevdiğimiz şarkılardan birini dinleyebilseydik
zaman bana dargın yada kıskanıyor
adam benden uzak yada, yadasını bilmiyorum
patates kızartmasını hayal ederek soyarsın ya patatesleri,
sana kızartma yapacakken kestin ellerimi
bileklerimdeki kanı boğazımı bulaştırdım
dünya korktu
içimizdeki kandan başka birşey değildi oysa ki
benim olmayan çarşafların karmaşasına dalmak artık planım
yada plansızım
amımakoyayım
ben sokakta da yatarım

29 Mart 2012 Perşembe

bazı planlar anlatmayı erteletir



iyileşeceğine inandığın miğde krampaların vardı
ağzından birikenleri sinir anıyla boşaltır gibi tuttuğun ekşi tatların.

duş esnasında düşünülen yaraların, morlukların

aslında sadece gökkuşağından çarpan renkler olduğunu düşünmek
biri elini omzuna atsa
değerlin sanıp sarılmaya yeltenmek
 

25 Mart 2012 Pazar

varsa daha derin biyer oraya göm bu defa

çünkü hiç çıkasım yok



orhan veli anlatırken aşkı kitlediğim oldu
bukowski'den dinlerken dizüstü çöküp 'neredeyim' dediğim oldu
adamın birinin, kafamın içinde olmayan beynimin %98 i uyurken okuduğu şiirler yüzünden sabahları göremediğimde,uyandığımda yanımda neden o yok diye isyan etmeden hayattan kendimi çektiğimde oldu
birşeyleri anlatırken duygularımın fiziksel acıya döndüğü de,
artık canımın acısından liflerimin koptuğunu hissettiğim de oldu
ama anlatıcaklarım bunlar değildiler
bahsim şu ki; arada kalmış olmak
tanımlamamak, 
yada tanımlamıycam.
benim mahallenin orospu ablasıyla kıyasımdan,
adama hayatındaki yerimi bileyim dediğim de
zaten hayatımdasın, daha ne kadar hayatımda olucaksın sorusunu duymak istemiyorum
şu halini kabullenemıyormusum,
zaten benden baska kımse kabullenemez.

21 Mart 2012 Çarşamba

eşiğe oturdum

bazı insanlar hiç anlamaz, bazı kuşlar cam tıklatır, bazıları da.. gel sarılcam kafasındayım.
bazı şehirler yaşam alanı olsa da nefes aldırmıyor, en sevdiğin şeye elini süresin gelmiyor, sorumluluk yüklüyorlar omuzlar eziliyor, birini seviyorsun ağzına sıçıyorlar, birine sevicem diye yelteniyorsun 'oh be eşikten döndüm' diyosun, dos...tlar saolsuna gidiyosun, tutup sarılamıyosun, annem diye ağlayasın geliyor, aslan kral baban aklına geliyor. hayal kolay da biz yanlış yerlerdeyiz. dünyanın oturma planı yok, ilkokulda bile vardı.


18 Mart 2012 Pazar

cennete çıplak koşulur


hayat çok acayip, vapurlar falan


aşk dediğiniz bazen;


savaşma seviş


dub




dünyayı üzme istediğim olabilir de kendimi asla

içine sigara izmaritini attığınyetmiyormuş gibi
aynı bardaktan bir su yudumuyla başlanmış olduğum gün, selam
arkadaşların turuncu ve siyahın yemlerini yerlebir etmiş oldugun, suyun içine ellerini sokarak yedirdiğim yemler,
katını görseniz 'vaaaay'lıyacağınız çamaşırlarım,
araya serpiştirmekten delicesine haz aldığım şarkılarım,
giymekten hiç hoşlanmadığım tam kız rengi pembe çoraplarım.


bu partner yalnızlığı hissiyatı değil.
bir pazar sabahı uyanmanın, uyanıp boşluğa adım atmanın güçsüzlüğü,
sevdiğin insanlardan
hatta sevmeyi bırak alıştığın topluluktan uzak bir şehirde
üstelik sevmediğin bir şehirde uyanmanın tadı madı yok
işin ve paran olabilir
bu hiçbirşeyi değiştirmez.
açtığın pencere önündeki manzaranın bir sahil çığlığı olduğunu bile düşünebilsen, buna kendini gerçekten inandırabilmiş olsan bile değişmez.



uyanalı bir saat olmamışi
yaktığın üçüncü sigaran
kokan ağzını üç level yükselmiş hali,
üçüncü kez daha şiddetli kendine eziyet,
yalnızlığın kardeşi.
düşecekken dayandığın bastonun belki.
öpemediğin ağzın,
göremediğin sırtın.



bozulmuş miğdenin ilaçlarını alamadan duramadığın koca bir hayat.
uyanıp yediğin konserve mısırın tanelerini kar tanesi sanıp yağdırdığın odan,
o kadar az insanla yan yana gelmek ki, 
-parkelerde ki ayak izleri kaybolmasın!
benim de gelenim var! -
kafan.



hadi kalk be kızım, hadi doğrult belini geçmiş senelerinin. birkaç sokak ardında yaşanan hayata dahil et kendini. çabala sadece kendin için. tutun duvarlara yoksa tutacak bir dost elin. özle ki hisset manevi varlığını, insan olduğunu hisset.
geleceğin en çok sana birşeyler almaya gittiğini, senin birkaç sene sonrandaki hayatına bıraktığını düşün hediyelerini.
çalan şarkılardan, rafındaki kitaplardan başka şeyler olduğunu da gör.
felsefe kurtuluş değili öğret, sıkı sarılmak rahatsız ettiğinde bile bırakma mesela.
yada yak bir sigara daha, zaten mısırda bitmiş. dayan suya.
daha çok fotoğraf  çek, hergün değişebileceğini sende gör.
eski en güzel yaşanmışlık dahi olsa da yakınında tutma. 
şimdi güven bana. ellerini sıkıca bağla.
the world is my oyster!

17 Mart 2012 Cumartesi

yine yapsam ya

oturduğun sedir sandalyenin bacağını kıskandığım oldu
ömrüne çelme taktığım
o alakasız saçmalıklarını dinlediğim..
hemde çok oldu.
insnalığın hata dediği şeyler oldu,
kabullenilmeyen hatalarım,
allah'la arama kimseyi sokmadım
beni anladığını varsaydım.
affettiğini,
ellerini omzumdan çekmeyeceğini,
aslan kral babamdan önce o dedim.
sen benim ziyan edilmiş yanımdın
ziyana kurban verdiğim,
ellerimle doğradığım et parçalarımdın.
zamanın sürükleyemediği sandal ağacı tütsü külümdün
açılmayan kapı kolum
anlatamadığım köşe başım.
sokağa çıkarken yanıma aldığım mevsimlik ceketim,
sen bendin.
eksik herşeyim.
ben mutfaktaki ekmek sepeti,
geceden baza köşesine fırlatılmış çorap eşin.
şimdi farkettim.
aslında zamanlı zamansız gözlerimi açtım,
arada bir geldim gittim
beni harcamaya yakın yollara getirdin
artık kızmıyorum
adımızın olamayışına,
eksik tarafına adımın konmasına,
terkedildiğinde iyi yanım gitti diyip sövmelerine,
diğerlerine
hiç kızmıyorum.



kaldır kapağı bir bak



birşeyleri kurcalamaktan korkuyorum, ya elim koparsa diye. birileri gibi olmaktan korkuyorum herkes tek kimlikte birleşirse! yalnızlık yada başı kalabalık insan olmak arasında fark göremiyorum. derdini anlattığın menekşenle, seni dinleyen bi konferans salonu birçok zaman aynı hissi vermeyebilir ama bazı şeyleri en iyi saksıdaki menekşe anlar. özlediğiniz kişi başkalarıyla olabilir, ölmüşte olabilirdi! hayat garip. güzel. insanlar renkli. kader değişebilir. istemeyi bilmeli. şehirlere sevgi. bana yasaklar. gökyüzüne binlerce kuş, ve kuşların söylediği şarkılar. 

15 Mart 2012 Perşembe

sen ne renktin ki?

ardından renkli balonlar uçuracağım


full HD

bana güvenme sakın diyen insanlara hep daha çok güvendim(tabi bu bir taktik olmadıkça)
tarzım dışında hareket eden insanlara ayrı sempati duydum

kendileri olabildikleri için
beş ayda alınan onüç kilonun şahidi benim
kimseyi tanımadığın partilerde eğlenen o ahmakta benim,
aklını cebinde taşıyan da,
sabır taşı da,
günah keçisi de,
köpekler gibi içip ağlayan serseri de benim.
noktayı koyacağı yeri bilemeyen sen
adını koyamayan da sen,
geçmişi kurcalayamayan,
beni benlikten çıkartan da.
kırım halılarını hiç bilmem, 
oltutaşı tesbihlerini de.
türkü barlar hep benim
adete kayıplara karışılan cluplar da.
photoshop ilahıyım.
düşüp diz kapakları kanayan çocuğum ben.
sıkıntısı en büyük olan değilim ama 
tutup çekerler dertlisin sen, çık sıradan diye
derdine dile getiremeyen de benim
yazamam
sende yazamazsın
yazarsın da 
yazmazsın
keşke..
hevenaysnayt.

alnımdan öpün


tabirinizce 'pislik herifim'


vol1


13 Mart 2012 Salı

sarıyorum

önce esrara sonra eroine başladım
müptela oldum
okula gittim
kendim gibilerle arkadaşlık yaptım
paramı kazandım
hayatımı dilediğim gibi yaşadım
korkmadım,
düşünmedim
yakın zamanda da aşırı dozda kokainden öldüm
ölmeden önceleri kitaplarımı bi çantaya doldurdum,
derin suların haritalarını inceledim
kumarhane çılgını kıbrısta poker oynadım
kazandım
jameika sahillerinde sardım,
çektim
yine sardım
yine çektim
yıllardır yazılmış, asırlık günlükleri bağıra bağıra okudum
sonra kaynamış suyun içine attım yazılanları
ta ki sayfalar yok olana kadar.
sırt çantamın kocaman durmasının sebebi boş şişelerdi
doldurdum kaynamış sulardan bu şişelere
dost bildiklerime, yar saydıklarıma içirdim
oturup en baştan anlatmadım olanı biteni
jameika'dan türkiye'ye zor oldu taşıması
kumarhane gülü sendin
manukyan abidesinin çocuğu
insanların hayatlarını seçmelerine izin verilmezdi
ama herkes özgürdü
şarkılar kalabalıktı
en az iki kişi daha fazla fazla fazlalalala..
biri yazan biri yazılan
aldatan,
öldüren,
çalan,
vuran..
bi roman yazmıştım, milyonlar sattı
çevirmişler.
allem edip kallemlemişler
bi defasında bisikletten düştüm
birkaç kişi görmüş
bir defa da resim çizdim
üzerine çay dökülmüş
çaylar dökülmek için
hep sevgiliyle içildiğinden
ulu orta da durmamalılar zaten
vosvoslarım artık beş renk,
kırmızı sahibini buldu
sarıya hiç dokunmuyorum
onun da sahibi var
hayat kolay, insan olmak zor
bir köpek  kadar olamadım, çöp kırcalayıp bi köşede uyuyamadım
yok üşürüm, acıkırım
yılları yılı tok mu yattın,
kiminle yattın
benimle değil..
zaten bu yüzden.
bu yüzden benim değilsin.

burası da dağıldı

zamanın durduğuna inandığın son üç saat dilimi.
basmayan birkaç klavye tuşu.
farkında olamadığın sorumluluk bilinci.
istediğin halde gerçekleşemeyen ütopyan
ya sabır diye dillendiğin meçhul inancın 

sarıldığın adamlar
yalnızlık sana bana mı
sokarım depresyona.

Gitmelisin


adım varsın varoş olsun
varsın sokak köşelerinde içelim dostlarla
uyurken ayağımda çorabım,
elimde yarım  kalmış kadeh
ben istediğim hayatı yaşayayım
ben ben olmaktan başka hiçbirşeye maruz kalmayayım
bıraksınlar beni
bayramlarda harçlıkta istemem
tutmasınlar
yatakların sayısını bileyim
istediğim zaman istediğim yerde uyuyayım
ben yalnız uyuyayım
sabaha gülen yüzle uyanayım
soğuk çarpsın yüzüme
gamzem çıksın aynamda
her kadın içgüdüsü gibi içleneyim zamanlı zamansız
bırakınn hayatlarına soktuklarım
bırakın da yalnız kalayım



paylaşıma kapalı

günlerin aylardan oluştuğunu düşünmeye başlamanın verdiği paronayaklık,
eskiz defter hobisi mi olurmuş tezi,
yazdıklarınız unutulmaz asparagasları,
trilyar kez dile gelmiş kurallar yığını,
neymiş efendim toplumsal normlar
anan da normlar la getirdi seni dünyaya,
pozisyon gidişatı hep planlıydı zaten
kimsenin özeli yok
kimsenin sırrı yok
benim iki burnum var, senin arka gözün
kokunu nerde olsan alırım

12 Mart 2012 Pazartesi

ben yoksam sen biraz varsındır

idrarı içinde tutmak zararlıdır, böbreklerin hasta olur! derlerdiler bize.
idrar ne ya, çiş o.
böbreklerim benden ayrı birşeymiş gibi de konuşmayın.

ben de böbreklerimle beraber hasta oluyorum.
ayrıca 'boğazlarım ağrıyor' diyen herkese sempatim var.
gönlü zenginler.
çokboğazlılar, bok değil.
dikkatimi çeken 'hepinizle en az bir kere seviştim' diyen kadındı oysa.
açılamamış cümle paketlerini cebinde taşıyan kadın.
maymundan geldim.

darvin'i tanımıyorum.
teslim şekilleri hakkında bilgim var.

gümrük kapıları da yana mı açılır?
baba elleri hep mi nasırlı?
aslan kral yirmi yaşında da izlenir.

izledikçe sanardım ki, üzülen çocukların yanında biter hemen babası.
tam yiyecekken pençeyi, aslan kral tutar atar ensesinden.
ekmek kırıntılarını toplar çatı üstlerine atardım

paralı aile çocuğuydum
marketten  çikolata çalardım
tacizin farkındaydım

çocuk psikolojisini idrak edemiyorum
kırmızı fuşyaya çalmadıkça hep en güzel renklerdendi
siyah kimle oturursa otursun, biyeri bulup yakışırdı

tüm postitler duvarda güzel durmazdı
nelere yazıldıkları,
kiminle okundukları mühhimdi
şehirler pamuk şeker gibi tatlıydı

her şehirde liman yoktu
efsaneler anlatıldıkça gerçekleşiyordu
insanlar hayale yakındı
bazen yaşarken bile gerçeklik algılanamazdı
zaman peşinden götüren taraftı
başarı her zaman çalışanın olmazdı
everbody's fine diyebiliyorum

henüz çocuğum tarafından tecavüze uğramadım
babamı tanımadan hayatımın erkeğini buldum sanmadım
şanslıyım
everbody's fine
don't tell me

hiç olmadı bu.
pembe bana yakışmadı

Melodi




Hepimizin aynı anda dinlediği hiçbirimizin farkedemediği..


Stairway To Heaven


11 Mart 2012 Pazar

görmediğim çok şey var

insanlardan daha çirkin varlıklar görmedim.
bugün kendimi sorguladım, insanlıkla kıyasladım
pozantı cezaevi'nin yazıklar olası, yıkılası taşlarının eziyetlerini okudum tekrar tekrar
gözyaşlarımı boş yere değil, kanımdan olmayan kardeşlerime, suçlu olunsa dahi asla ve asla yapılmayacak işkenceleri maruz kalan insanlığa döktüm.
gözyaşlarım bitmedi, canım yandı ama yeni bi düzen getirmedi
çocuk bile demediğim bebek gördüğüm insan evlatlarının, kız kardeşlerimin taciz değil tecavüze uğramalarını, hatta işkence boyutunu aşacak şekilde davranılan türlü davranışlara maruz kalmalarını okudum
okuttum.
kendimle konuştum
inancımdan bahsettik bana, korkularımdan, yalanlarımdan, yakarışlarımdan
bir çatı altında onca kalabalığın bir tek olayla nasıl pusularına çekilebildiklerini gördüm
taraf tutmayı da bırakıp kendilerini kurtarmak için türlü bahanelere, yalanlara sarıldıklarını..
kendimi gördüm.
nasıl da aciz kaldığımı.
elimden geleni arkama koymazdım ama ellerim boştu, yalnızlığımı gördüm
pozantı'dan başka şeylere de kendimi döktüm
idamı kimseye yakıştırmadım
en gaddarına bile
acı çekmek zaten ölümden daha kötü hale getırebılıyor ınsanı.
anlatmak istediğim sadece  bunlar da değildi.
baza başlığından bahsetmek isterdim, kafama en yakın olanın o olduğundan.
sesli veya sesszi ne düşünüyorsam hepinizden çok onun gördüğünden.
ama anlayamadığından.
ben ki momo'yum kendisini dinleyemeyen insan.
insanlığın, duyarlı tarafın cahil yanıyım ben
bazılarının iyi tarafı, kitlenin cahil..
zamanlar geçer dedikleri yarayım
saklanan, zamanı gelicek samanım
ölümü arpadan olan atım
yalnız değilim
kimseyle de değilim
sorunum yok
kafam rahat değil
yaram yok
her yanım kanıyor
diyorum ya;
hayat kolay, insan olmak zor

Pozantı'dan Sonra

ertesi sabah öleceğinizi sanırsınız, yada diğer sabahlarda yaşayacağınızı.
sandığınız gibi değil.

derleme 1


hayatımı düzene sokmama demek
görüşülen herkesle araya mesafe koymak
yada daha sıkça görüşmek demekti
odanın toplanması
postitlerin kapaklara yapıştırılması
must kalıbının hayatına tamamen girmesiydi
must smoke dövmemei de pek severim
delilergibikilo vermem lazım diye düşünmek,
çizgilerden dışarı atlayıp kitap kitap diye kudurmaktı
''Ini Kamoze - World a Reggae'' dinlemekti yer yer.
ay em lecıınt! diye haykırmaktı.
boşişlerbunlar.
manga&yıldız tilbe düetine sempati duymaktı tebessüm sebebi.
''şiirlerinde küfür etme diyorlar, usülsüz. lan bu kadar orospu çocgunu nasıl anlatayım küfürsüz''
radiohead nice dream dinleyip, yıllardır karmapolice etkisinden çıkamadığını farketmek, beynini bir kere çırpmaktı.
karminle kendinden geçip heryerde 'lu et mi nauuvğ' diye bağırmaktı
''to vals tou gamou'' dinleyip dancing with myself diye bağırmaktı.

kimseye birşey anlatmak istememek,
yalnız olmamak ama kimsenin hayatına girmemekti.

aklın yolu bir

geçmişini mazini,
sikeni gazini,
kafamı siken çeneni de ben sikeyim

yatak kıvrımı sandığın pikeni,
sormadan kullandığın herşeyimi,
kral benim soytarılar diye kaldırdığın elini,
anlamını bile bilmediğin üstünde taşıdığın rozetini ben sikeyim

değiştirip sike benzettiğin bağcığını,
verdiğim gibi alamadığım x'imi y'mi,
gökyüzünde uçuşan kuşlara bile karışan zihnini,
beceremeyeceğin halde kalkıştığın işimi,
beni hayattan soğutan tüm tavırlarını sikeyim

bandrolüm yok diye bu sitem
etiketim yok diye bu sinir
şatafatlı görüntüsü bile yok, neden biçilmesin fiyatı kafalarınız
etek altına giripdil işlevini bile yerine getiremediğiniz yeteneksizliğiniz
of of of,

güneşli günde çekilen perdeyi,
yaz akşamı - sahil havası kuru kasaba gecesini,
..

beni bi bırakın ya,
ben bana bırakın
birşeyler yüklemeyin kapımın önündeki posta kutuma,
yollamayın kargolarınızı sevinicek sanıpta

biriniz yapın yapabileceksiniz
biriniz okuyun aklımı

ya da yok ya,
beni bırakın kendi halime
çok bitkin ve de yorgunum
terapi ordularınızı geri çekin artık
son günler durgunum
..

hak yolu - bok yolu ayırt edemediler

şimdi ben genç kızım falan ya, amıma koyayım

milyar tane dert duydum, trilyar tane insan beyni dolaştım hala canım sıkılabiliyor

köşe bucak fotoğraf çektim, çektirdim
en dipten bir avuç müzikle neşelendim, neşelendirdim
daha geçen hafta bugün kadıköy sahili benimmiş gibi yaptım, yediler
içtiğim kolaya süt kattım, bayıldılar
yediğim yemeği sosa buladım, daldılar
görüntümü değiştirdim, kral sandılar

hayat kolay azizim, insan olmak zor

..

bandrolsuz hayat


29 Şubat 2012 Çarşamba

afiyet olsun


canım sütlü irmik istedi

parmaklarımı kestiklerini hayal ettikleri günden bu yana yazıyorum.
durmaya niyetim yok.
anlatmamaya yemin edenlere, susanlara sitem çok.
kaldırım sonunda beni beklemeyen hiçkimseye vefa yok.
ömrünü hırsla,kinle yaşayan kuşların kanadını kıran çok.
bravva.
takılıp kaldığın bazı şeylerin içine birkaç günü birden sığdırma başarım büyük.
yediğim uyuşturucu iğnelerin şırıngaları dezenfekte edilmeksizin yatağımın altındaki kutuda saklı.
veremediğim sekiz ünite kanı meze kanında içen adama sevgiler.
cinayet romanları sadece roman değil, yaşanmışlıklardır diyen dedeye bin selam.
saçının kınasını kıskandığım yetmiş yaşındaki -anane-ye bin vefa, haktan da cefa.
hayatın bir defa olduğunu hatırlatan kürşad hocaya bol gazel yazıla.
aldığımı sandığım nefesimin arasına karışmış nikotini cebindeki peçetenin arasına sıkıştırıp odasına salan adama diyecek birşeyim yok.
sevgiye ihtiyaç mı çok, gidene gel demek mi gerek, atlayacak olanı ittirmek?
ağzında dönen sakızı, sakız olmaksızın asla duyamayacağınız sesler yüzünden umursamamak m, hatta alışmak mı.
insanları sadece ormanda yaşayan sincaptan farksız, zararsız görürken topuğundan kesildiğin günü atlatamamak mı?
hafta sonuna oturup dinlenememek mi kasvet yükler sadee.
ölmüş baba senin değilken yükün fazlası senin omuzunda mıdır hep dostsan eğer.
yüz güldürebilmek bu kadar mı nirvana seviyesine yükseltir.
bazen kendini cenin kadar saf hissettiğini sanmaktan daha huzurlu ne varmış ki sanki.
ay sonunu denkleştiremezken alınan kitaplar hiç mi pişmanlık yaratmaz.
bu kadar sorunun cevabını verecek hiçkimse mi olmaz.
keşke zaan akmasa  bazen.
istediğin istemediğin canileri sert bi saltoyla boynu kırılırken seyretsek!
ayak parmakları isyan etsin!
takunyalar son moda olsun. terliksiz dışarı çıkılmasın.
ah muhsin ünlü!
bu yüzden, işte bu yüzden, bu yüzden kaburgalarımı en baştan düzenlemem gerekecek.

istanbul'da da birşey kalmadı ya neyse


28 Şubat 2012 Salı

yandım ben bariz, sen kendini kurtar


sanki elimden cümleleri aldılar da yazamadım

elinden alırken lazım mı diye sormazlar ya, kendi malımı onlardan çalıp kafalarında parçalarım.
kimseye anlatma derdin olmazmış hani.
anlaşılmayı beklemezmişsin.

kiminin elleri olabildiğine naifmiş, seninkiler utanmasalar pas tutacaklar.
bir önceki akşam kendini delicesine ifade ederken, birkaç gün sonrasında kendine dair hiçbirşeyi hatırlayamazmışsın.
hayat zor'lara cevap yapıştırırmış, bulduğun tüm şişeleri sormaksızın devirirmişsin. hemde beş kuruşsuz.
newyork'a rehberlik yapabilirmişsin, üstelik hiç gitmemişken.

tam bir mazoşist.
bazı soluk şehirlere  gidip renk verenler.

geridönüşümsüz kaosların orjin noktası olanlar.kırık bacakla hayatına girip kolunun yarısını götürenler.

23 Şubat 2012 Perşembe

hevenaysdey


çıktım sokağa, güneş selamladı. çok ince kendisi. öyle zayıflık anlamında incelik değil, yuvarlıktır aslında. dün geceden çekilmiş fotoğraflarımın ekmeğini yedim. hızma kan toplamış ellerim buz. hava güneşli.
ayaklarım yanıyor, ojelerim bozulmuş. bi sigara içmiş gibi olmuşum, aslında farkında değilim.
çikolata çikolatadır. renk ayrımı yapılmaz.
en siyahını alıp yemişim.
... boyunluk diye birşey çıkmış, elimde şişler örgü falan. asparagas.
kaldırım yere oturmuş. perdeler sağda toplanmış. cimri teyzeye seslenen kız yok.
bi çanta lazım. bi de para. yok. var aslında.
haftaya istanbulmuş. izmirin aklı kalmış. bol selam bursaya. ankara ne de grisin.
tırnaklarım ne de yorgun. tatlı şarkıları ben söyledim. acı çiçekler camın önünde.
rıpit, ''have a nice day''


18 Şubat 2012 Cumartesi

aralıklı

bir defasında bileklerimden akan kanı bir şişeye doldurup brugge'daki müzeye gönderdim.
isa'nın belirli aralıklarla sıvılaşan kurumuş kanıyla değiştirsinler diye.
sonra ki 8 yılımı bir hücre de geçirdim. yada 6. hatırlayamadım.
geçtiğimiz pazarlardan birinde ailecek yemek yemek yerine gidip bir adamı öldürdüm.
mevsimlerden kış, arka ormandaki köpekler aç.
hayvanseverdim.
anlamsız fotoğraflara tutkuyla bağlanıp, akıl ermeyen ihtiraslı geceler geçirirdik.
zaman giderken bilmediğin ''girintili'' sokaklarda, üst komşum lady bilmem kimle kurabiye eşliğinde süt içerdim.
duvarlara şifreli notlar yapıştırır, yaşadığım arkadaşların onlara olan merakıyla saçma salak eğlenirdim.
gizemli falan değildim.
yukardaki sarı postitlerde, yandaki tontondan aldığım sigaranın borcu, alttaki beyazlarda ödenecek banka vesveseleri, diğerlerin de de gideceğim yerler ve şifreli adları vardı.
mesela telefonum belirli aralıklarla çalardı.
kimle konuştuğum genel anlamda bilinir, entrikalık bi hava kalmazdı.
olmadık kişilerle arkadaş olur, herkesin en eğlenceli zamanlarında sıkıldığımı düşündüğü şeyi yapardım.
kitaplarla sevişirdim.
bu mecazi söyleyişi. ama öyleydi.
sonuncusu 'istanbul rapsodisi, syf 47'

kullanıcıyım


bir Nick Cave hastasıydık oysa.
                                                                çaresini aramadık.
                                                                         çünkü
                                                   bazı şeyler, belirli dozda fazla uçurucu.
                                                                          o, uçtu!


17 Şubat 2012 Cuma

Fortuna

Tezer Özlü
“Fortuna”, Yeni İnsan Dergisi, Mart 1963
(Tezer Özlü’nün yayımlanan ilk yazısıdır.)


buruşuk hayatın pürüzsüz yanı

Karın ağrısı çekiyorum, çok şiddetli bir karın ağrısı..önce burnum yanıyor,sonra gözlerim. Çenem buruşuyor diye ağlamak istemiyorum ama yağan yağmurunda etkisiyle tutamıyorum kendimi,başlıyorum cama vuran tanelerle konuşmaya..

Bir tılsım yoksa,bir küf bağlamaşsa heyecanların, birşey demiyorsa sana Güney Amerika'nın Gerillosları, bir çıplak kadın vücudu düşünmüyorsan en ciddi konferansta ve biranda çalıştığın yerden istifayı çekip gitmek gelmiyorsa içinden bi kapı önünde ''tozlu paspas'' bile olamayacağını hatırlatırım.
Taa kökten alevlerle çıkılır tepesine Everest'in, bu hayatta yanar söner kandilleri ,ilk defa başbaşa kalınmış gecelerin..Bu umutla koklarsın ayaklarını kucağına aldığın ilk çocuğunun
Bu tılsımda 'gel gidip çekelim be! ' vardır.Bu tılsımda sevdiğin evin duvarına bir resim asmak vardır.Bu tılsımda bir kadının kendi göğüslerini yanlızken seyretmesi,bir erkeğin merdivenden çıkan bir genç kızın bacaklarına hafifçe bakması vardır..
Cenaze törenierinde bir ütü geçe üstünde.. Sarı, çenesi bağlı, ince vücut uzanır tabutun içine.. Ve 'o dostun değil, yaşarken gördüğün kendi ölündür. Biraz da kendi ölünün peşinden gidersin tanıdık cenazelere.
(Ben gidemedim.)
Ve çekersin içini
-Hayat, dersin.
-Sıra yavaş yavaş hepimize gelecek.
-Daha geçen hafta görmüştüm, dersin. (Dedim)
Hele tabut inerken mezara.. Nede zor gelir oraya inmesi !..
Hele son kürek topraklar atılırken.. Bir ütü geçer tılsımın üzerinden..
Derken daha hızlı yaşamanın motorları çalışır birden, elenir pişmanlıklar, toplumun bakıları, gizli çapkınlığın vicdan azabı küçülürde küçülür gözlerinde..
Yeniden daha güçlü başlar yaşamanın tılsımı..Çoraplarını yavaş yavaş çıkaran bir çift beyaz bacak oynaşır gözlerinde.Sinemada yumruğu en hızlı vuran kovboyda sen olursun, iyilikler kraliçeside sen. Kanunsuz bir grev barikatında ilk kurşun senin alnına çarpar.
Sonra dans edersin kumsallarda.. Deniz gecenin içinde , gece deniizn içindedir. Bişeyler süzülür ve erir kıyılarda..
Yaşantının özündedir bu tılsım.


Bir defa kayboldum mu sahipsiz kalmış yırtık terliklere döner saatler. Bir gizli kırgınlık dolaşır çevrendeki gözlerde.
-Mıymıntı seni.
Sönen tılsımlar başka tılsımlarıda söndürmeye dönüktür. Yanan tılsımlar başka tılsımlarıda parlatmaya..
Ve bilemedikleri bu hain oyunun içine düşünce bir kıvrak giriş beklerler kapıdan. Bir el tutuşta şıraklayıp bir şehvet kamçısı. Bir içten gelen övgü. Ve ılık ılık çözülürken nazlanarak gerinmek istersin.
-Hişşştt olmazz.
Böyle bir tılsımı vardır hayatın. Bu tılsımda çekilir tetiği mavzerlerin. Bu tılsımla çıkılır dağlara. Bu tılsımla haydi yürüyelim dersin onbinlere.
Bunları tatmamışsan, ayda hiç değilse üç defa dünyanın anasını bi pula satmamışsan, kızıp vurmamışsan yumruğu masaya ve özlediklerin için hıçkıramıyorsan boğulurcasına..
Ulan o zaman niçin gelsin hayata !.
Ay başını düşünüp bayramda tebrik yazmak için mi ? Varoş varoş sallanıp bir cana kıymak için mi ? Sadece ölümü izlemek için mi !? Yoksa benim gibi bir akşamın karanlığında koltuğa oturup bu tılsımların yandığı ışıklara bakarak kendine ağlar gibi gülümsemek için mi ?

Geç kalma hayatıma..

13 Şubat 2012 Pazartesi

intihar mı etsek!? ama sakin kafayla, şimdi değil


size kendimden bahsetmeyince
dürüst yazıyorum.
peki ya kendime dürüstlüğüm?
söylediğim yalanları,
yediğim naneleri
çıkıpta ben yaptım lan diyemiyorum.
yazık.
ama zorundalık.
ya da değil.
gün gelecek..
bu cümlenin ardına hep birşeyler yapıştırabildim.
dün bir kız çocuğunun doğumuna,
annesinin kızının şerefine kaldırdığı şarap şişesine,
anılarımın bir mesaj kutusuna sığabildiğine
tanık oldum.
zaman hızlı aktı.
bugün de bitti.
yarın da olacak.
valentine's days.

hayat komik.
ve yirmi sene
+ birkaç aydır hayattayım.
edebiyat kokan yazılarınıza da
bugünlük
sokayım.

12 Şubat 2012 Pazar

başlıksız